Beyza Gizem logo
Beyza Gizem
Şehir Yaşamı

1+1 Ev Güzellemesi Yapmaktan Vazgeçsek mi?

1+1 Ev Güzellemesi Yapmaktan Vazgeçsek mi?
4 dakika okuma
#Şehir Yaşamı

1+1 Ev Güzellemesi Yapmaktan Vazgeçsek Mi?

Şöyle bir düşünelim: Bu 1+1 evleri biraz fazla mı romantikleştirdik ne? Sosyal medyada bir sürü şirin dekorasyon fikri görüyoruz; her şey o kadar düzenli ve estetik ki, insan “Tamam ya, böyle bir yer benim küçük huzurlu evim olabilir!” demeden edemiyor.
Ama iş, hayalden gerçeğe gelince, tasarlanan gibi olmuyor. O minik alanda bir yandan çamaşırı asıp bir yandan kanepeye yer açmaya çalışırken, “Buraya sığabilir miyim acaba?” diye düşünmeye başlıyoruz. Küçük bir vaha derken, adeta tetris oynar gibi yaşam alanımızı düzenler hale geliyoruz. Sahiden sizce şehir hayatına adapte olduğumuz bu çağda küçük yaşam alanları tabiatımıza uygun mu ?

Ev: Sadece Barınak Değil, Bir Yaşam Alanı

Evi bir barınaktan ibaret değil ruhuyla ve bedeniyle yaşayan, hatırası olan ve sürekli dönüşüm geçiren canlı bir varlık olarak görmemiz gerektiğini düşündüm hep. Öyle olmasa İsmet Özel başa dönemezsin ama Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! demezdi. İkâmet ettiğimiz evlerimiz bir müddet sonra bedenlerimizin ve ruhlarımızın uzantıları haline geliyor. Evin imkân ve nitelikleri, neyi talep ettiğimiz, neleri yaşamak istediğimiz, tercihlerimiz, zevklerimiz ve hayatı ve doğayı anlamlandırma eğilimlerimizle şekilleniyor. Ev bu anlamda, bir hapishane de olabilir, ferah, huzur verici bir mekân da. Elbette ki bir göz odada mutlu olmak imkansız diyemeyiz. Çünkü huzur, mekândan çok paylaşılan anılarda, değerlerde ve inançlarımızda saklı. Ama , yaşadığımız alan bu huzuru destekleyen bir zemin sunmalı. Tıpkı bir tohumun büyümesi için iyi bir toprağa ihtiyaç duyması gibi, ruhumuzun da genişlemeye, nefes almaya ve özgürleşmeye uygun bir alana ihtiyacı var.

Belki de mesele şu: Evi, sadece bir mekan olarak değil, sizinle birlikte büyüyen, değişen ve sizi yansıtan bir alan olarak görmek. Her eşyanın, her köşenin bir anlamı olmalı. Sizi sıkan değil, sizi özgürleştiren bir yer olmalı. Çünkü ev, sadece yaşadığımız yer değil; aynı zamanda kendimizi ifade ettiğimiz, huzur bulduğumuz, hayal kurduğumuz ve yenilendiğimiz bir alan. 1+1 evler, modern hayatın bize sunduğu pratik bir çözüm olabilir ama bu çözüm ne kadar insani? Hayatımızın bir döneminde belki öğrenciyken bu minimal yaşam tarzı kurtarıcı ve ekonomik olabilir diye düşünebilirsiniz ancak gün geçtikçe hayallerimiz de büyür, ihtiyaçlarımız da. Bir gün bir kitaplık kurmak istersiniz, bir gün bir masa... Ve o zaman fark edersiniz ki yer yok. Bu durum, sadece fiziki bir sıkışmışlık değil; aynı zamanda ruhsal bir daralma hissi yaratır. Tıpkı bir ağacın dar bir saksıya hapsedildiğinde kök salamaması gibi, biz de mekânın el verdiği kadar yayılır, o kadar gelişiriz. Elbette her şey mekânda bitmiyor, ama doğru bir yaşam alanı, hayata dair beklentilerimize ve isteklerimize daha fazla yer açabilir.

Image

Bence küçük alanlara hayranlık duyanların onları romantikleştirme eğilimi var. Nohut oda bakla sofa bir ev, Sobanın başında ısınan sevimli çocuklar. Bu resmi “eskiden huzurluyduk” diye paylaşmadan önce şunu bir düşünelim. O küçük evlerde, doğanın bir parçasıydık; toprak, gökyüzü, rüzgar elimizin altındaydı. Ama şimdi, 1+1 evlerde ya da plazaların içindeki kutularda, sadece betonun ve ekranların ortasında yaşıyoruz. İnsan adeta kibrit kutularına konmuş küçük bir böcek gibi, kimse yeryüzünde fark edilebilir bir varlık olduğunu hissedemiyor. Her daire 1+1, 1+2 farketmez, hepsi sadece 1+0 küçük kibrit kutularına benziyor.

1+1 Evlerin Zorlukları

Üstelik alan gerçekten kısıtlı. 60 metrekare bir alanda Her eşyanın bir yeri olmalı, yoksa dağınıklık anında kontrolü ele geçiriyor. Mesela bir sehpa almak istiyorsunuz ama önce "Bu sehpa nereye sığacak?" diye düşünmeniz gerekiyor. Halıyı sererken bile "Kapıyı açacak yer kaldı mı?" stresi yaşanıyor. Misafir geldi mi işler ayrıca karışıyor. Hele yatıya kalan bir misafir varsa, mahremiyet tamamen sıfırlanıyor. Evde her ses yankılanıyor! Mutfakta bulaşık yıkarken salonun tam ortasında davul çalıyor gibi hissediyorsunuz. Çamaşır makinesi mi çalışıyor? Hop, akşamın fon müziği hazır. Yani bu kadar küçük bir alanda sessizlik bir lüks haline geliyor.

Hayatımızı Küçültüyor Muyuz?

Bu noktada düşünmek lazım: Evi küçültmekle hayatı mı küçültüyoruz? Elbette, minimalizmin cazibesi var; az eşya, sade bir yaşam fikri kulağa hoş geliyor. Ama bir yandan da, ev dediğimiz yerin bize sadece barınak değil, bir nefes alma alanı, bir sığınak, bir huzur mekânı olması gerektiğini unutuyoruz. Belki de mesele, daha azla yetinmek değil; daha anlamlı, daha bağlantılı bir yaşam kurmak. Bu nedenle, ev dediğimiz yer sadece dört duvar değil, bizi besleyen, hayallerimize alan açan ve kendimizi yeniden bulduğumuz bir sığınak olmalı. Küçük alanlarda yaşamak zorunda olabiliriz ama bize bu zorunluluğu dayatan sisteme ve bu beton yığınlarını harika bir yaşam alanı diye pazarlayanlara isyan etmeyelim mi?